Çelebioğlu yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi;

1683’den beri sürekli yenilmiş, gerilemiştik. 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi ile havlu atmış, 10 Ağustos 1920 tarihinde imzalanıp Saltanat Şurası’nda kabul edilen Sevr Antlaşması ile Anadolu’nun ortasına sıkıştırılmıştık. Esaret ve zillet zincirleri dolanmıştı boynumuza, umarsız, soluksuz kalakalmıştık.

38 yaşında bir yiğit önderliğinde Samsun’dan çıktık yola. 3 yıl 3 ay 22 gün kan revan içinde yedi düvelle, hainlerle, tuzaklarla, isyanlarla, yokluklarla savaştık. Vatanımızı kurtardık. Bağımsızlığımızı kazandık. Cumhuriyetimizi kurduk.

Kurduk ama, varımız yoğumuz “Uçurumun kenarında yıkık bir ülke” idi. Gırtlağımıza kadar borç içindeydik. Cahil bırakılmış, “etrak-ı bi idrak”denilerek aşağılanmış, fakrü zaruret içinde harap ve bitap düşürülmüştük. Sağlıklı beslenemiyor, çocuklarımızı yaşatamıyorduk. En iyi yetişmiş evlatlarımız savaş meydanlarında kalmıştı. Sıtma, verem, frengi, trahom, tifo, kolera kol geziyor, halkı kırıp geçiriyordu. Milletin doktor, hemşire, ebe, aşı, ilaç bulması olanaksızdı. Ulaşım kağnılar, yaylı arabalar, binek hayvanlarla sağlanabiliyor, tek bir fabrika bacası tütmeyen Anadolu’da elektrik hâlâ icat edilmeyi bekliyordu. Ekmek yapacak unumuz, bebelerin altına saracak bezimiz, çaya atacak şekerimiz, duvara çakacak çivimiz bile yoktu.

Dış ve iç engellemeleri aşarak tarımı, hayvancılığı canlandırıp halkı doyurmak, üretim tesisleri kurmak, para bulmak, her alanda uzmanlar yetiştirmek, bunun için milleti ayağa kaldırmak, onun için de eğitip bilinçlendirerek kimliğini kazandırmak, millet olduğunu öğretmek gerekiyordu. Oysa 29 Ekim 1923 günü Cumhuriyet idaresinin bulduğu ilkokuldan üniversiteye toplam 347 bin 821 öğrenci (nüfusun ancak % 2,8’i) ve çoğunluğu asker ve sivil bürokratlar olan yüzde 3,5 okur-yazar idi.

Yayalar Nereden Yürüyecek? Yayalar Nereden Yürüyecek?

Bu vahim eğitimsizlik sorunu en ivedi konuydu. Harf Devrimi ile uygulamaya konulan Millet Mektepleri kısa vadeli çözümdü. Cehaletin esas kaynağı ulusun % 85’inin yaşadığı kırsal kesimdeydi ve ne okul vardı, ne de gönderecek öğretmen.

Çözüm Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ile İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’un yarattıkları Köy Enstitüleri ile bulundu. Dünyada eşi, benzeri görülmemişti. Tamamen yerli ve milliydi. Atatürk’ün 1936’da askerliğini çavuş ve onbaşı olarak yapmış gençlerle başlattığı Köy Eğitmenleri atılımının devamı olan Köy Enstitüleri, üretilen “Eğitim içinde iş, iş içinde eğitim” modeli ile “Okul yapan okullar” olmak üzere açıldı. Yoksul köy çocukları, hem kız erkek birlikte eğitim görme, kardeşçe beraber yaşama kültürüyle, hem kendi binasını, çatısını, sırasını yapma becerisiyle, hem bilimsel bilgiyle, hem edebiyat ve sanatla, hem de kırsal kesimin gereksinimi olan tarım, hayvancılık, demircilik, inşaatçılık, marangozluk, arıcılık, balıkçılık ve benzeri pratik bilgilerle donatılıyordu. Her öğrencinin yılda en az 25 klasik roman okuması ve bir enstrüman çalması zorunluydu.

Yetiştirilen bu öğretmen ordusu; bir yandan Aydınlanma ateşini Anadolu’ya yaydılar, bir yandan öğrencileriyle birlikte okullarını, su yollarını, elektrik santrallarını, ahırlarını inşa ettiler, tarlalarını ekip biçtiler, bir yandan da verdikleri teorik ve pratik bilgilerle köylüyü eğittiler.

Köy Enstitüleri 17 Nisan 1940 tarihli 3803 sayılı yasa ile yaşam buldu. 1948 yılına kadar yurdun her bölgesinde 21 enstitü açıldı. Yöresine göre her birinin tarlaları, bağları, bahçeleri, arı kovanları, bağcılık, balıkçılık malzemeleri, kümesleri, ahırları, besi hayvanları, atölyeleri, laboratuvarları vardı. Derslerin yarısı teorik, diğer yarısı uygulamalıydı.

Köy Enstitüleri 1946'da Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in görevden alınması ile ağır darbe yedi. Yerine getirilen Reşat Şemsettin Sirer tarafından önce haftalık öğrenci-öğretmen değerlendirme toplantıları ve uygulamalı dersler kaldırıldı. Ardından Köy Öğretmen Okullarına dönüştürülen bu irfan yuvaları Demokrat Parti iktidarında, 27 Ocak 1954 tarihinde kapatıldı.

1940’dan 1954 yılına kadar Köy Enstitülerinden; 1.398’i kız, 15.943’ü erkek, toplam 17.341 öğretmen mezun oldu. Ayrıca 1936-1947 yılları arasında faaliyet gösteren eğitmen kurslarından 8.675 eğitmen, Sağlık bölümlerinden de 1.248 sağlık memuru mezun edildi. Fakir Baykurt, Talip Apaydın, Mahmut Makal, Mehmet Başaran, Ümit Kaftancıoğlu, Dursun Akçam gibi ülkemizin yüz akı yazarlar, aydınlar bu okullarda yetiştiler.

Köy Enstütüleri, ilk günden itibaren şeriatçı yobaz çevreler ile toprak ağaları ve mütegallibe tarafından hedef alınarak “Kız ve erkek bir arada okumak ahlaksızlıktır”, “Bu okullarda verilen eğitim dinimize aykırıdır”,“Bunlar komünist yetiştiren fuhuş yuvalarıdır” gibi yalanlarla karalandı. Halkı cahil bırakıp biat kültürüne tutsak ederek emek sömürülerini sürdürmek isteyen -örnekleri bugün de görülen- akıl ve bilim düşmanı bu güruh yazık ki, sonunda amacına ulaştı, enstitüler yok edildi.

Günümüz Kemalist Devrimcilerinin en önemli görevlerden biri de bu özgün eğitim modelini çağımız koşullarına uyarlayarak yeniden hayata geçirmek olmalıdır. 4+4+4 ucubesi ile kesintisiz temel eğitimi boğazlayan, “Taşımalı Eğitim” adı verilmiş ne idüğü belli sistemle köy okullarını kapatıp halkımızı tarikatlara ve imamlara mahkum eden, asırlardır milletimizin başına bela olmuş bu Orta Çağ zihniyeti, ancak çocuklarımız yeniden Laik Cumhuriyet’in bilim ışığına kavuşturularak yenilgiye uğratılabilir.

Atatürkçü Düşünce Derneği olarak, kuruluşlarının 84. yılında Köy Enstitülerinin fikir babası Büyük Atatürk’ü, dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’yü, kurucuları Hasan Âli Yücel ve Tonguç Baba’yı, Köy Enstitülü sevgili öğretmenlerimizi minnet ve şükranla anıyoruz.

Whatsapp Image 2024 04 15 At 13.47.54Whatsapp Image 2024 04 15 At 13.48.39

Editör: Haber Merkezi