Murat ÇUBUKÇU

Gölümüz Uluabat Biraz Yakın, Biraz Uzak

Abone Ol
Uluabat gölü Mustafakemalpaşa ilçesinin kuzeyinde, Karacabey ilçesinin güneyinde ve Nilüfer ilçesinin kuzeydoğusunda yer almış, yaklaşık 24 kilometre uzunlukta, 12 kilometre genişlikte olup, üçgene benzer şekildedir. Göl, 130 kilometrekarelik bir alanı kaplamaktadır. Halilbey Adası yakınlarındaki 10 metrelik bir çukur dışında derinliğin bir kaç metre olduğu, sığ bir tatlı su gölüdür.

Uluabat gölü çevresinde korumaya alınan av sahaları (2020)

Göl üzerinin deniz seviyesinden yüksekliği (rakımı) yaklaşık 5 - 7 metre olup, gölün su ayağı Bursa'dan gelen Nilüfer Çayı'nı da alarak Marmara Denizi'ne doğru sakince akar. Sakinliğinin nedeni düşük rakım farkıdır. Karacabey'de Arapçiftliği denilen bölge yakınlarında da denize ulaşır. 60-70 yıl öncesine kadar gölden Marmara Denizi'ne kadar kayıklarla emtia (ticarî mal) taşımacılığı yapılmakta, hatta bu kayıklar Mustafakemalpaşa yakınlarına kadar bile gelmekteydi. Karayollarının gelişmesi, su seviyelerindeki azalmalar gibi faktörler bu taşımacılığı tamamen ortadan kaldırmıştır. Günümüzde gölde başlayan turistik ve sportif tekne faaliyetlerinin Karacabey Boğazı'na ve Marmara Denizi'ne doğru da geliştirilmesi düşünülmekte, planlanmaktadır.

Uluabat gölü ile sınırı olan İlçe ve mahalleler

  Gölde 11 ada bulunmakta olup bunların en büyüğü Halilbey Adası'dır. Kerevit, Kız Adası, Arif Molla ve benzeri adalarda vardır. Göl, 1988 yılında Ramsar Alanı (1971 yılında İran'ın Ramsar şehrinde imzalanan, özellikle, kuşların yoğun olarak yaşadıkları sulak alanların olumsuz çevre faktörlerinden korunmasına yönelik uluslararası antlaşmadır. Türkiye'nin de imza koyduğu bu antlaşma ile Uluabat'la birlikte ülkemizde 14 e yakın -bu rakam farklı kaynaklarda değişir- sulak alan korumaya alınmıştır) olarak ilan edilmiş, bunu takiben 2001 yılında da dünyanın 'Yaşayan Gölleri' arasına katılmıştır. Gölün ana su kaynağı Mustafakemalpaşa Deresi’dir. Yüzde 85-90 oranda suyu bu dereden gelir. Bursa - Orhaneli yakınlarındaki Çınarcık Barajı'ndan, Uluabat'a doğru yapılan yaklaşık 11 kilometrelik tünel ve 1 kilometrelik boru hattı ile getirilen su, göl yakınındaki hidroelektrik santralinde enerji üretiminde kullanılır. Bu suda santralden sonra göle verilir. Bu hidroelektrik santralin suyu, gölün yüzeyine olan yağmur ve kar yağışları ve DSİ pompalarından gelen sulama atığı suların da gölün su içeriğine yüzde 10- 15 oranında katkıları vardır. Bu arada üzülerek belirtelim ki gölün suyuna ve ekosistemine zarar veren, kirleten birçok olumsuz faktör de vardır. Bu konu daha detaylı, ayrı bir yazı kapsamında değerlendirilebilir. Uluabat gölü bir sığ su gölü olduğu için, suyun oksijenlenmesi ve güneşin içeri rahat işleyebilmesi dolayısıyla su bitkileri, dip canlıları, kuşlar ve balıklar için burada çok uygun bir yaşam ortamı oluşmuştur. Gölde başta ticareti yapılan, "mezat"ları kurulan, turna ve sazan olmak üzere 21 tür balık tespit edilmiştir. Kefal, ringa, yayın, çapak ve kızılkanat balıkları sık rastlanan türlerdir. Gölden 1980'li yılların sonlarına kadar yılda 1000 ton civarı çıkarılan kerevit (ki sadece bunu işlemek amacıyla kurulan fabrika vardir), 1990'lı yıllardan itibaren ortaya çıkan bir hastalık (belki bir mantar) dolayısıyla tamamen yok olmuştur.

Balık mezatı

Göl ve çevresi kuşlar, kuş populasyonları yönünden de çok zengindir. Sakarmeke, elmabaş ve tepeli patka, karabatak, pelikan, balıkçıl, kaşıkçı en çok rastlanan göçmen ya da yerleşik kuş türleridir. Yazımızın başlığında göl için biraz yakın, biraz uzak demiştik. Gölümüz biraz değil çok yakın, tam sınırımızda. Ama bu gün için birazdan daha fazla uzağız göle. Amatör balıkçılık, tekne turları, piknik ya da spor amaçlı geziler, seyir terasları, fotoğrafçılık, ornitoloji gibi alanlarda da çok (belki de şimdilik) çok uzağız bu güzel gölümüze... Dr. Murat Çubukçu